Abdullah Nazırlı,1920 yılında Elazığ’ın Hoş köyünde dünyaya geldi. Babası Diyarbakır’ın Hani ilçesinde İmam-zadeler ’den Sufi Abdulfettah Efendinin oğlu Hacı Ali Efendi, annesi Elazığ’ın Hoş köyünden Çuvalcı-zadeler ‘den İbrahim Efendi’nin kızı Hatice Hanımdır. Babası tarafından soy kütüğü Battal Gazi’ye vardığından Osmanlı padişahları tarafından dedelerine çeşitli zamanlarda taltif ve himaye edilmelerini emreden beratlar verilmiştir. Bunlardan sadece on tanesi Hafız Abdullah tarafından koruma altına alınabilmiştir.
Abdullah Hocanın çocukluğu ve gençliği Hani ilçesinde geçer. Burası babası Ali Efendi’den Kur’an-ı Kerim öğrenir ve hafızlığa başlar. 12 yaşında iken hafızlığını tamamlar ve babası tarafından Elazığ’a getirilir.
Elazığ’da çarşı imamı enişteleri merhum Hafız Mehmet Erçağ’dan tecvid, kıraat ve makam dersleri alır.
Amcası Müderris Hafız Muhammed Efendi’den Arapça, tefsir ve Şafii fıkhı ile Osmanlıca dersleri alır.
Bütün bu tahsilini ikmal ettikten sonra Hani, Lice ve Diyarbakır’da merkezi camilerinde aşr-i şerif ve mukabele okur. Sedası güzel olduğu için her geçen gün dinleyicileri ve cemaati çoğalır. Merhum Celal Güzelses ve eşraftan Reşit Bey hoca efendiyi sık sık dinlemeye gelenlerdendir.
1942 yılında Abdullah Hoca, Malatya ve Sivas üzerinden Kayseri’ye trenle gelir ve İstanbul’un tanınmış Kurra hocalarından Hafız Aciz Mustafa Ragıp Efendi’nin talebesi Kayserili Hafız Mahmut Kuşculu’dan Kur’an-ı Kerim’in on kıraat üzere okunmasına yönelik aşere dersi, Kayseri Müftüsü Abdullah Develioğlu’ndan ta’lim, tashih-i huruf ile şiir ve edebiyat dersleri alır. Kayseri’de iken askere çağrılır. 1943’lü yıllarda II. Dünya Savaşı sırasında askere gider ve on bir ay Bulgaristan sınırında, on üç ayda Çorlu Askeri Hastane ’sinde vatanı görevini ifa eder.
Tezkere aldıktan sonra tekrar Kayseri’ye döner ve Kayseri’de tahsilini tamamlayarak diplomasını 1946 yılında alır. Bu diploma ile Malatya’ya gider, ilk resmi görevine Malatya Söğütlü Camii müezzinliğine atanmak suretiyle başlamış olur. Bir yıl sonra aynı ilde Yeni Camii Müezzinliğine atanır. Üç yıl bu görevi büyüttükten sonra, Kangal Müftüsü Abdullah Apaydınla tanışır ve kızıyla evlenir. 1949 yılında Kuran-ı Kerim öğretmeni olarak Sivas-Kangal’ a atanır.
1955 Elazığ Müftülüğü’ nün talebi üzerine Elazığ’ a Şıra Meydanı Camii’ ne Kur’an kursu öğreticisi olarak, daha sonrada İhsaniye Camii’ ne naklen atanır ve burada 20 yıl süre ile görev yapar, öğretici yetiştirir.
1975 yılında emekli olur. Ancak fiilen görevi bırakmaz. Kubbeli Camii’ nde fahri olarak vaaz verir ve 2000 yılına kadar da bunu sürdürür. Bu arada da yine Diyanet Eğitim Merkezinde, Harput Ulu Camii’ nde Kur’ an-ı Kerim Kıraat ve Tecvid dersleri verir.
Hafızlığının yanında aruz ve hece vezni ile halk ve divan tarzında şiirler yazan Hafız Abdullah NAZIRLI, Gaye ismi’ ni verdiği bir kitapta da neşretmiştir.
Bir gece gördüğü bir rüya üzerine uyanır ve şu Na’ ti yazar;
Ey Resul-i mücteba sen Rahmeti Rahman mısın?
Ey Habib-i Kibriya sen Zübbe-i ihsanmısın?
Ey Hakikat Ma’ deni, ey dinü iman mahzeni,
Ey ilm ü irfan membaı sen mekteb’i irfanmısın?
Hak-i Payinle semavat cilvelendi aşk ile,
Sen Huzur-ı Rabbi İzzet de duran bir can mısın?
Bu ne devlettir; nazlı ümmetin olmuş senin
Ben gibi mücrim olana sen şefaat-kan mısın?
Hafız Abdullah Efendi, güzel yazı yazmaktada oldukça hüner sahibidir. Yazdığı levhalar kendi odasını süslemektedir.
Musiki ile de yakından ilgilidir. Ezanın makama uygun tarz da okunmasına önem verir. Bununla ilgili bir de arşiv oluşturmuştur. Bu arşivde kendisinin de okuduğu Kur’ an-ı Kerim, ilahi ve kasidelerde yer almaktadır.
Bütün ömrünü Kur’ an eğitim ve öğretimine hasreden hocamız, 30 yıl resmi ve 30 yıl fahri olarak hizmet etmiş, 1000 civarında hafız yetiştirmiş ve 5000 civarında insana Kur’ an-ı Kerim’ i öğretmiştir. Bu şiirinde bu konuda ki duygularını şöyle dile getirir;
Eşref-i Ümmet olanlar Hafız-ı Kur’ an olur,
Hafız Kur’ an olanın Hafızı, Kur’ an olur,
Kim Kelamullah’ ı ezber eylerse Allah için,
Hamisi Allah olur, o Nail-i İhsan olur.
Hem okur hem okutursa Hak için Kur’an ı kim?
Lutf-i Hak’ la du cihanda mahsar-i ğufran olur.
Sadrını her kim okutursa Hak için Kur’ an ile
Kalbine himket dolar, aşk ile hayran olur…
Bana bu dünyada okumak, okutmak, yazmak ve anlatmak çok sevdirildi diyen Hafız Abdullah Hoca, bütün bunlara son derece önem vermiş ve aynen uygulamıştır. Şu anda 90 cilde varan eser yazmıştır.
Şiirlerinin tamamı tasavvufi ve dini konuları işler. İçlerinde beşeri tarzda görünen şiirler varsa da, derinlemesine incelendiğinde onlarında ilahi tarzda olduğu anlaşılır.
Kelam-ı Hak Teâlâ’dır bu Kur’an-ı Azimuşşan
Kitab-ı-Rabbi-A’ladır bu Kur’an-ı Azimuşşan
Ulum-ı-Din’ü-dünya bu kitabullah’da Cami’dir
Sıfat-ı Zat-i-Mevla’dır bu Kur’an-ı Azimuşşan
O, Kur’an ehli bir Hoca, usta bir hattat, içli bir şair, irfan ehli bir yazar ve merhametli bir nasihatçi, şefkatli bir uyarıcıdır.
ŞİİRLERİNDEN SEÇMELER
Mef’ulü/Mefa’ilü/Mefa’ilü/Fe’ulün
Âlem bilir âlemlere sultansın efendim,
Tüm âleme sen rahmet-i rahmansın efendim.
İnsanlara doğru yolu göstermeye geldin,
Sen hâce-i hep âlemi insansın efendim.
Cibril ile geldi sana vahy-i İlahi,
Miraç ile sen rabbine mihmansın efendim.
Mağriblere meşriklere taştı bu feyzin,
Ariflere bir mekteb-i irfansın efendim.
Baştan başa sarmış idi alemi zulmet,
Du aleme sen Pertev-i efşansın efendim.
Gelmen ile çöktü zulüm gitti cehalet,
Acizlere bir hami-i sübhansın efendim
Mazlumların imdadına tezce yetiştin,
Zalimlere bir darbe-i deyyansın efendim.
Zulümleri sildi hemen nur-i nübüvvet,
Bir gün gibi, insan-cine burhansın efendim.
Münkirleri mülhidleri eyledin irşad,
Sen mürşid-i ehl-i imansın efendim.
Ver payına yüzler süre bu Hafız-ı kemter,
Haktan bize peygamberi zi-şansın efendim.
VARSIN ALLAH’IM
Failatün/Failatün/Failün
Varsın Allah’ım nazirin yok senin
Birsin Allah’ım vezirin yok senin
Yok mekanın kimse bilmez nerdesin
Kimse görmez amma sen her yerdesin
Varlığınla dopdoludur kâinat
Birliğin isbat eder her zi hayat
Varlığın ilan eder arz u sema
Cümle mevcudat seni eyler sena
Kudretin tasdik eder zerre bile
Bilirsin akl ile hem ilm ile
Yok olanı halk edersin sen heman
‘’Kün’’ demekle oldu var, heft asuman
İhtiyacın yok senin hiç kimseye
Kudretin eyler nüfuz her nesneye
Âlemi ilmin ihata eylermiş
Sana meçhul nesne bir şey kalmamış
Var edersin yok edersin âlemi
Yaratırsın âlem içre âdemi
Âlemin her işini Sen’sin gören
Herkese Sen’sin alan Sen’sin veren